içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

FİLİSTİN'DE İSRAİL VAHŞETİ

ZULMÜN KANLI TARİHİ 
FİLİSTİN'DE İSRAİL VAHŞETİ...  


 “İsrail”, İngiliz, Fransız ve Amerikalılar tarafından, 14 Mayıs 1948 yılında Filistin İslam topraklarına bir işgal devleti ya da gücü olarak yerleştirilmiş bir Siyonist Yahudi işgal örgütüdür!. 
Müslümanların ilk kıblesi, Peygamberler diyarı, İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’in Mirac’a çıktığı mübarek Mescid-i Aksa’nın yer aldığı Kudüs Şehri’ni hiç hakkı olmadığı halde “Başkent’i” olarak ilan eden Siyonist İsrail, kurdurulduğu 1948’den bugüne kadar Filistin topraklarında “Sabra- Şatilla, Şucaiye” gibi 70’ten fazla büyük katliam, soykırım gerçekleştirdi!.

. İşgalci Siyonist İsrail Devleti’nin Siyonist kurucularının hedefi; “Nil’den Fırat’a kadar uzanan büyük İsrail’i kurmaktır.
” Başta İngiltere, Fransa, Almanya, Polonya, Romanya, Rusya ve Amerika olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinden toplanan Yahudi göçmenler ya da çeteler tarafından kurdurulan işgalci İsrail.. 
Dün olduğu gibi bugün de Filistinli Müslümanları kendi öz vatanlarından koparmak için; bir taraftan masum kadın ve çocukları katletmekte, diğer taraftan da başka ülkelere göç etmeye zorlamaktadır! 

Siyonist İsrail’in 75 yıldır Filistin topraklarında, Filistinli savunmasız, sivil halka karşı uyguladığı sistematik baskı, işgal, kasıtlı katliam, soykırım, terör ve vahşete karşı, Müslüman Filistinlilerin direnişi, kendi öz topraklarını, vatanlarını, çocuklarını, haklarını, Mescid-i Aksa’yı, Kudüs’ü kahramanca savunmaları ise “suç”(!) oluyor!..
 Filistinli Mücahidlerin, İzzettin el-Kassam Tugaylarının İsrail vahşetine karşı direnişi, “Aksa Tufanı”yla İsrail terörüne engel olmaya çalışmaları, Filistin Devleti’nin ve halkının meşru haklarını savunmaları suç, işgalci İsrail’in, savunmasız, silahsız Filistinlileri, Gazze’yi savaş uçaklarıyla barbarca, vahşice bombalaması, binlerce masum insanı öldürmesi ve yaralaması suç değil öyle mi?!.

Seksen yıldır Filistin topraklarında yaşanan trajediyi ara ara gündemimize alıyoruz.
 Çünkü hayatımızda artık normalleşen bir mücadele var ama bazen zulmün şiddetinin artmasından kaynaklı bazen de egemen güç odaklarının gündeme gelmesini istemelerinden kaynaklı gündemimizde bir anda yer etmeye başlıyor. 
Filistin’de yaşananların özeti 1900’lerde başlayan çete terörünün 1945’den itibaren yerini devlet terörüne bırakması ve İslam dünyasının ateşli kınamalarıyla dünya kamuoyunun cılız itirazlarından ibarettir.
 Bir de Siyonizm’in her yaptığına meşruiyet atfetmeye ve destek vermeye çalışan ülkelerin varlığını da unutmamak lazım.

1945’ten bu yana haritalardaki değişimleri internet üzerinden yaptığımız basit bir aramayla görebiliyoruz. 
Durum böyleyken bu gayri ahlaki yayılmacılığa itirazın da gelmemesi insanlığın vicdanı için sorgulanması gereken bir durum.
 80 yıldır yaşananlar sadece Filistin topraklarının sınırlarında meydana gelen bir değişim değil. 
Aynı zamanda bu topraklar üzerindeki halkın katledilmesiyle gerçekleşen bir değişimden söz ediyoruz. Bu zulmü münferit olaylar ya da örgütsel yapılar üzerinden okuyamayız.
 Bizzat sözde devletin kurumsal ve stratejik politikası olarak görmemiz gerekiyor. 
Sadece biz Müslümanların değil, dünya kamuoyunda bunu bu pencereden değerlendirmesi önemli. Çünkü ancak bu şekilde direniş sürecinde yaşanan olumsuzluklarla İsrail’in uyguladığı devlet terörünü birbirinden ayırabiliriz.

80 yıldır sistematik bir şekilde öldürülen, işkence yapılan, tecavüz edilen ve tepesinden bombalar yağdırılan bir halkın direnişini münferit olaylar üzerinden terörizmle itham edecek hiçbir haklı gerekçe yoktur. 
Terörizmi kurumsal olarak yaşatan bir sistemin karşısında verilen tepkilerden bir mücadelenin adına leke sürülmeye çalışılması iyi niyetten yoksun bir tutumdur. 
Çünkü bu mücadeleyi Müslüman ahlakından ayrı düşünmeyi gerektirecek sistematik ve kurumsal bir yaklaşımın varlığından söz edemeyiz.
 Karşımızda sadece kitle iletişimin gücünden pervasızca yararlanarak oluşturulan Siyonist İsrail’in propagandası var.
 Bu propagandaya maruz kalmadan yaklaşık bir asırdır yaşanan zulmün tarihini aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.

Bir de bu olayları bizim penceremizden değerlendirmek gerekiyor. Filistin mücadelesine karşı ülkemizde bariz bir şekilde bakış açısı değişimini görebiliyoruz. Bunun çok farklı boyutlarda sebepleri olabilir. Ama en göze çarpan sebeplerinden birisi bu mücadelenin iç siyasette hoyratça kullanılmasıdır. Bu mücadeleyi hak ve adalet ekseninden alıp biz gidersek Kudüs düşer, Gazze düşer eksenine yerleştirmek direnişin destek zeminini de zayıflatmıştır. Böylece Müslüman kimliği için değerli olan birçok kavramın içerisinin boşaltılması gibi bu mücadelenin ülkemizdeki yansımasının da içi boşaltılmış oldu.

Diğer bir sebep olarak da yanlış dış politika tercihlerinin sebep olduğu göç dalgasının doğru bir şekilde yürütülememesi sonucunda ülkemizde hızla artan göçmen daha özelde Arap karşıtlığıdır.
 Göç politikasının içeriği bu konunun bir parçası olmadığı için sadece sonuçları itibarıyla böyle bir tespit yapıyoruz
. Kontrolsüz göçün ortaya çıkardığı uyum sorunlarının birileri tarafından kaşınarak ekilen kin ve nefretin yansımasını Filistin’in mücadelesine karşı takınılan olumsuz tavırda görebiliyoruz.

Ortada bir zulmün varlığına dair aslında kimsenin şüphesi yok. 
Ama mağdurun kimliği, geçmiş ilişkilerine dair ezberletilen mitler ve siyasi duruşun kıskacı bu gerçeğin manipüle edilmesine neden oluyor.
 Bundan dolayı, eğer art niyetli değillerse, en temel insani hakkın korunması noktasında vicdanıyla hareket edemeyenlerin mazeret uydurma çabalarına maruz kalıyoruz.

 

Bu yazı 2336 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum