-
EDA BILDEK
Tarih: 23-09-2024 01:53:00
Güncelleme: 23-09-2024 01:53:00
SEVGİLİM NE OLUR GİTME, YENİDEN BAŞLANABİLİR
…
O kadın, her gün aynı rüyanın eşiğinden hayatın ağırlığına uyanıp işinin başına geçer. Gün boyu ayakları sağlam yere basıp, kendini meşgul eder. Sonra yine yığınla iş bulur kendine. Olabildiğince yorar ki kendini, zihni unutmak istediklerini ona hatırlatmasın diye. Öyle ki, kelimelerdeki yatağı onu çağırmasın diye. Olanca kalabalığın, yığınca sorunun içinde olabildiğince tenha olan yanını kendinden başkasına açmamak için güler geçer etrafına.
Bir kez olsun aynaya bakmaz. Kimsenin gözlerinde göremediklerini herkesten saklayabilme maharetine sahip olsa da kendinden saklayamayacağını bildiği için en çok geceyi sever. Ne vakit yağmur yağsa içine belli belirsiz bir selamet doğar. Kısacık bir anda olsa onun çocukluğundaki sırılsıklam olduğu yağmurların ferahlığına götürür. Dokunmak ister o yüzden tüm düşüşleri bildiği için en çok çocuklara, bilhassa gençlere… Bu yüzden çok kızar hatalarına... Bir daha gerisin geriye dönemeyeceklerini çok iyi bilir…
Bildiği için tutup çekmek ister tüm yolun yokuşlarından, dalından kırılmasın ister onların gönülleri. Bilir çünkü kırgınlığın bin kez arındırılsa da izinin baki olduğunu. Bu yüzden tahammülsüzdür hatalara… O kadın, her gün bir gencin kalbinden geçer ağır adımlarla… Her gün bin kez karşılaşır kendi siluetiyle… Kalemi saçlarına takıp omuzlarından şallar sarkıtarak geceye yazdığı şiirleri okur mesela… Ama artık bilir o genç kız değil; şiirden yaraya dönüşmüş kalbini taşıyan ağır bir genç kadındır artık… Bir daha kimseye şiir yazmamaya niyet eder çoğu zaman…
Kurumuş bir hüzün çiçeği, avuçlarında bir anıyı çağrıştıran gülün tütsüsü ( Kadın, hissetmekten kaçtı)
Kadın, samimiyetsiz, sevgisiz, ikiyüzlülüklerle dolu bir çağın içinden tenine esen iklime karşı gönlüne kapandı. Hükümler, koşullar, sözler ve değişmez yargılar ve kalıplaşmış kaidelerin arasından kıvrıldı kendi hayatının yamacına. Bir yol ayrımında aslında. Dalgalı bir deniz kadın şimdi önüne çıkan herkese karşı. Derin bir deniz… Yüzmeyi bilmeyenlerin meyledip sonra kaçtığı… Anlayan, anlamayan herkese karşı dili lâl olmuş. Kelimeleri küsmüş… Ki bir vakit kadın, kelimeleri parmak uçlarında tutuşturup göğü ayaklar altına seren aşkın kendisiydi.
Kadın, dik durdu herkese karşı. Eğilip bükülmeyişini, gücüne; sesini yükseltişini öfkesine bağladılar. Bir kez olsun, anlatmadı içinde bin bir parçaya bölündüğünü. Bunu gizlemek adına savaş verdiğini. Her gece uykuya dalmadan önce kendisine sayıkladıklarını bir kez olsun dile getirmemeye yeminler ettiğini… Dönüp bakmamak adına geriye, hep ileriye, hep yüklere gebe kaldığını. Ne uğruna neleri feda ettiğini kendine bile hatırlatmama yemini ettiğini söylemedi kimselere. Söylemeye de meyletmedi zaten.
Ateş yakar, su boğar, gülün yaprağından diken kanatır; unutmamalı. Unuttu kadın, bir ara. Küçücük bir gaflete kapıldı. Küçücük bir gaflet anı; onu kör kuyulara bırakıverdi. Elleri kan revan kalıverdi. Ateşten bir giysi giydi de üzerine, kimsecikler göremedi. boğuluverdi de anlayan olmadı. Kadın, bir kez olsun hikâyet etmedi.
İnanılmayan hayatların içinde, riyaya karşı durdu. Yüzüne esen soğuk tebessümlerden bulandı ruhu. Kim ses etse, dokunmadı kalbine. Çekip gitmek istedi, fakat hiç gitme meşrebinde olmadığından gidemedi. Hiçbir yere ait hissetmedi, kimseye ait olmadı. Olmaya meylettiğinde de onu bir gönül taşıyamadı.
İki elem arasından aniden gönle doluveren inşirah gibi bir dokunuştu kadın bir vakit yolunun kesiştiği adama… (Adam, anlayamadı.)
Kadın, adamın anlamayışında arafta kaldı.
…
Kadın, onca acıyı sırtladı. Kaldığı yerden devam etti yaşamaya. Yahut yaşar gibi yapmaya. Boğazına kadar düğüm düğüm olan kelimeleri yutkunuverdi. Yine gizledi, hissettiklerini. O kadın, olanca yoğunluğa kaçtı. Olanca samimiyetsizliğin arasında umuda dokunur gibi gençlerin kalbine dokunmaya kalktı. Kimse anlamasa ne yazar. O’nu her daim anlayana sığındı. Bu hayat benim değil, dedi. Bu hayat benim değil. Eşref saatine gelmesini ümit ederek başkaldırdı:
Benim hayatımı bana verin, dedi.
Sesi gök kubbede yankılandı. Günler büyüdü ay oldu, aylar yıl…
Kendi hicretini yaşadı. Onca hüzün yılının ardından şarttı elbet. Sonra en sevdiği şey oldu, yağmurlar yağdı. Sırılsıklam oldu. Sonra bir şarkı işitti, sevgilim, ne olur gitme. Yeniden başlanabilir. Yumdu gözlerini, dinledi, dinledi, bir daha dinledi.
Bir anlam aramadan, anlamın kendisi oluverdi. Ne doğruydu. Hakikatin ne olduğunu sorgulamadan döndü kendi içine. Avuçlarında bir gül yeşeriverdi. Yıldızlar tutuşuverdi. Bir papatya çayını avuçladı parmak uçları. Karşı koyamadı içindeki çağrıya. Saçlarını yine bir kalemle toplayıverdi. Deniz kabukları, dudaklarının arasında bir şekerpare… Acısını yok etmese de yetti. Tadı damağında. Al dedi, ötelerden bir ses kalemi eline. Yaz kendi hayatını... Nasıl istersen öyle yaz.
(Kadının içi titredi ama üzerine kendi gözyaşlarını katamadı)
O kadın, hayatından şikâyet eden kadın, eline bırakılan kalemi bir gül yaprağını okşar gibi okşadı. İçindeki kentin sesine kulak verdi. Kulaklarında şarkı… Sevgilim, ne olur gitme yeniden başlanabilir.
Bu hayat benim diyen kadın, kâğıda uzun uzun hayatını yazdı. İçlerinden en iyisini seçmeye çalıştı. Gönlünü kâğıda akıttı. Bir su gibi saçtı kalbinden etrafa sözcükleri. O yazarken tüm hayatı gözlerinin önünden aktı… Etek uçlarından saçtı etrafa aşkı, bir şiire dönüştü. Baktılar sonra nasıl bir hayat yazdığına, şaşırıp kaldılar. Şöyle yazmıştı:
Her sabah olabildiğince kalabalıklara karışacaksın. Kelimeler doğuracaksın rahminden hayata. Anlaşılır mıyım, diye kaygı duymadan. Kimseye kendini beğendirmeye çalışmayacaksın. Tek başına bin kişilik bir ordu gibi duracaksın samimiyetsizliklere, ikiyüzlülüklere, yalanlara karşı… Her kötülüğe inat, terk edilişlere, yoldan dönüşlere rağmen sen umudu anlatacaksın çocuklara, gençlere… Kalbini onlara yuva yapacaksın.
Hiç anlamasalar da olur…
Kokulara, yağmura iç geçireceksin her dem… Sen geçip giderken insanların ömründen herkes ‘Ne kadar güçlü kadın diyecek’… Hiçbir şeye ve hiçbir yere ait hissetmeyeceksin. Ama dokunduğun her yeri sevgiye dönüştüreceksin. İçinde fırtınalar koparken dışına volkan olacaksın. Sürekli meşguliyetler içinde hatırlamamak için inadına yoğun olacaksın. Ta ki geceye sığınana kadar.
Ve bir şarkı dinleyeceksin:
Yıldızlar tutuşabilir/ gözlerin kamaşabilir/ sevgilim, ne olur gitme; yeniden başlanabilir.